Ümran Düşünsel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ümran Düşünsel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
16 Temmuz 2018 Pazartesi
1 Temmuz 2016 Cuma
“KUŞAN YILLARIN YAPRAKLARINI”* DÜŞ YOLA
Ufuk
AYDIN
Edebiyatımızda öykü türünün
öksüz kaldığı söylenebilir. Söz gelimi, roman üzerine yüzlerce inceleme kitabı
yayınlanmışken öykü türü bundan mahrum bırakılmıştır. Öyle ki, sırf öykü temalı
dergilerde dahi bu incelemelere rastlamak oldukça güç. Hal böyle olunca, öykü
hakkında yazmak ciddi bir risk barındırıyor içinde. Ya yazılanın hakkı
verilemeyip yerden yere vurularak incitiliyor, ya da aşırı yüceltilerek
sağlıklı olabilecek bir gelişimin önü
kapatılıyor. Aşağıda yapmaya çalışacağım değerlendirmelerin de az önce
söylediklerimden muaf olduğunu iddia etmek doğru olmaz elbette.
Ümran Düşünsel, yazmaya, TRT
İstanbul Radyosu'na “Radyo Tiyatrosu” yazarak başlamış. 2008’de, “Kimse
Yüreğinden Öptü Mü Seni?” isimli şiir kitabı
yayınlanmış. (Baskısı tükenmiş.) Son olarak, öykülerinin bir kısmını
derlediği Kırık Patika ile çıktı karşımıza
(Ümran Düşünsel, Kırık Patika, Babek
Yayınları, İstanbul 2015, 144 sayfa). En uzunu 12, en kısası -Şiir tadında- bir
sayfayı aşmayan toplam 32 öykü var kitapta.
İki kez okudum kitabı. İlki ne
yazmış diye, ikincisi ise nasıl yazmış diye.
İlk dikkatimi çeken dili oldu.
Düşünsel’in kendine has bir dili olduğu tartışılmaz ve o dil, bu coğrafyanın
diliyle örtüşüyor. Ancak karakterlerine de kendi dilini dayatmamış.
Modern zaman insanının doğayla
ilişkisi, varlığının tartışılmasından ibaret bir hal aldı. Ayağımızın altındaki
toprağın, başımızın üzerindeki göğün hissedilmediği bir dönemde ırmakları,
kuşları, dağlar arasından uzanan patikaları aklımızdan çıkartıp atalı uzun
zaman oldu. Kırık Patika’nın tam da
böyle bir zamanda yazılması onu oldukça anlamlı ve değerli kılıyor. Yazılan 34
öykünün hepsine damgasını vuran, doğayı teselli veren bir dinginlik halinde
sunması. Hemen her öyküde tabiatı hissetmek yaşadığımız keşmekeş içinde özümüze
dokunma ihtiyacına kavuşturuyor bizi. Normalde fotoğrafın görüntüsüne ve
yazının anlatısına alışkın olabiliriz ancak Kırık
Patika’yı okurken her şey bir anda karmaşıklaşıyor ve biz yazının
görüntüsüne, fotoğrafın anlatısına tanık oluyoruz. Zaman zaman fotoğraf netliğine ulaşan bir betimleme tutturuyor yazar,
sonra da bulanıklığa, gölgelere baş vurarak flulaştırıyor anlatıyı. Tüm
bunlarda Düşünsel’in fotoğrafçı kimliğinin de katkısı vardır kuşkusuz.
Doğa teması ağır basan dikkat
çekici öykülerden birisi: “Yârimingözüdeğmiş.” Doğayı araçsallaştıran, ona dair
olanı hiçleştiren insan evladının anlamlı olana geri dönüş çabasını simgeliyor
bu öykü. Naz, adı kirletilmemiş hiçbir şey kalmadığı düşüncesinden yola çıkarak
-Bir de sözlük oluşturup- doğayı yeniden adlandırmaya başlıyor. Güneşe,
“yarimingözüdeğmiş,” toprağa “ana,” diyor örneğin. Boynu bükük tüm çiçeklerin
adı: “Gülmenizyakın.” Onlara yeni isimler koyarken kirlenmenin insan kaynaklı
olduğunun altını çiziyor kalınca. Zira rahatsız edici olan öz değil, artık özü
ima dahi etmekten uzak olan isimlerdir.
Doğa betimlemelerinde aşırıya
kaçmadan saf bir anlatım yolu izleyen Düşünsel, bana Japon şiir sanatı Haiku’yu
hatırlattı. Haiku sanki olabildiğince öykülere uyarlanmış. Söz konusu şiirler
için Tarkovski şu betimlemeyi yapar: “…
Haiku’yu bu denli güzel kılan sonsuzluğa karışmadan önce yakalanabilen anın
tekrarlanmazlığıdır.” Bu saf gözlemler aynı zamanda dilin damıtılması,
süzülmesi ve arınmasına karşılık gelir. Haiku konusunda Kahyaoğlu ise, bu kısa şiir türünün içine kapanık, yabanıl
insana bir muştu, bir ceza olarak kaldığını ifade eder. Kırık Patika’da doğadan kopan insana
böyle bir ceza değil mi aslında?
Öykülerde politik olan biraz da
geçmişin izi sürülerek anlatılmış. Toplum hafızasında kalıcı ize sahip olayları
satır aralarında yakalamak mümkün. 2013 yılı Şerzan Kurt öykü ödülünü Türkçe
dalında almaya hak kazanan “Ağaç Kurtları”nı buna örnek verebiliriz. İdam
cezası infaz edilen bir devrimcinin
ardından alt üst olan hayatlar bulanık bir gerçeklikle verilmiş. Arkadaşı
Yusuf’un idamından sonra, onun celladını bulup cezalandırmak Nezir’de saplantı
haline gelir. Onu öldürüp intikam alacaktır. Tek gayesi budur yaşamında.
Nezir’in yaşadığı psikolojik gerilim, cellat yerine vitrin mankenini astığı
güne kadar sürer. O günün gecesinde asılan arkadaşını görür rüyasında. Yusuf,
bembeyaz kâğıda sarılı kırmızı gülleri uzatmaktadır sevdiği kadına. Beyaz kâğıt
“barış”ı, kırmızı güller onun kana bulanmasını mı simgelemektedir bilinmez ama
bu son, zihnimizde tüm gidişlerin simgesi haline gelir. Zamansız giden tüm o
güzel adamlar, zamansız giden güzel kadınlara güller uzatacaktır bundan böyle.
Fotoğrafta olduğu gibi öykü ve
romanda da “bulanıklık, bir alçak
gönüllülük ve insancılık okuludur,” der Samih Rıfat. Fotoğraf da, öykü ve
roman da bu yolla dünyanın görmek istediğimizden her zaman daha az açık seçik
olduğunu anımsatır bize. Milan Kundera bunu, “belirsizliğin bilgeliği,” olarak kodlamıştır. Bu noktada
Düşünsel’in bulanıklıktan yararlandığı, belirsizliğin bilgeliğini öykülerine
başarıyla yansıttığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Zaten politik olanın yüksek
sesle, bağırılarak aktarılması, onu, hayata dışarıdan dayatılan sanal bir
gerçekliğe indirgeme tehlikesini içinde barındırır. Kaldı ki yaşadığımız
topraklarda direnişin, politik olanın, ve yaşamın en sıradan hallerinin nasıl
da bir bütün olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Okuduğumuz öykülerde bu bütünlüğün
olabildiğince başarılı yansıtıldığı çok örnek mevcut.
“O Saat Artık Çalmayacak”
öyküsünde olduğu gibi doğa betimlemelerinin ve politik alanın biraz geri
çekildiği, yerini gündelik yaşama bıraktığı öyküler de mevcut kitapta. Sıradan
olanın estetik erdemlerini hatırlıyoruz bu satırlarda. Güçlü bir gözlem ve
sağlam bir kurguyla -sürpriz sonu unutmayalım- bu öyküler kitaba güç katmış.
Sonlara doğru “İpek Böceği
Kozaları” ile başlayan ama aralarına zekice, soluk aldırma amaçlı
yerleştirilmiş kısa öyküler olan altı öykü hem birbirinden bağımsız ve hem de
bütün olarak okunabilir. Ayrıca hacimleri ve içerikleriyle kitaba ağırlık
kazandırıyor. 1798’de Kırım’dan sürülen aileden kalan tek şeyle, altı adet ipek
kozasıyla başlayan bu seri Toroslar’daki köy evinde Aşık Virâni şiiriyle noktalanıyor.
Babadan kalma, yıllar önce terk edilmiş değirmeni yeniden faal hale getirmeye
çalışan Şahin, bu çabasıyla geçmişin üzerindeki sisi dağıtıp ve kendisini
ziyarete gelen arkadaşları Baran ile Sinan arasında gizli kalmış hesaplaşmayı da
açığa çıkartıyor.
Belki öykülerin kitaptaki
sıralaması farklı olabilirdi diye geçti aklımdan. Benimki kişisel bir tercih
elbette.
Sonuç olarak Kırık Patika’yı okumak yolda olmak gibi
bir duygu. Öyle hafifletici, öyle heyecan verici ve öyle sıcak. Üstelik bizi
uzağa değil, aksine en yakına taşıyacak bir yol bu; kendimize!
______________
*Paul Celan
1 Haziran 2016 Çarşamba
YÜREK TAŞI
Murad Canşad arkadaştan aldığım değerli hediyenin hikâyesi...
...
..
.
“Bu taşı havalandırmada, duvar dibinde bir arkadaşım
buldu. Bir kalp taşıyordu. Taşıdığı şeyin şeklini almıştı. Kalp şeklindeydi.
(Bence bir kalp taşıdığı için hapishane duvarına
dayanak olmak istememiştir.)
O arkadaşım bu taşla epeyce uğraştı. Yerlere,
kapılara sürdü; tamı tamına kalp şekline kavuşturdu. Sonra bir iğne ile
yukarıdan hafifçe deldi. İğne ile kuyu kazmadı, taş deldi! Bir halka takıp taşı
kolye haline getirdi.
Arkadaşım resimle ilgili olduğu için hafta içi bazen
resim atölyesine gidiyor. Taşı götürüp orada Japon yapıştırıcısı yapıştırdı.
Daha parlak olsun diye. Bir arkadaş gidip dokunuyor ve parmak izleri kalıyor.
Dokunmakta haklı mı? Belki haklı belki haksız… Ben de dokunurdum! Böylesi sıra
dışı bir taşı merak etmemek mümkün mü?..
Bunun üzerine arkadaşım taşı silmeyip verniğe(resim
verniği) batırdı. Verniği ince olduğundan bir süre sonra tekrardan batırdı. Ve
kimseler dokunmasın diye itinayla nöbetini tuttu! Sonrasında getirip bana
verdi. Birilerine hediye diye…
Bu taş komodinimin yanında kaç aydır bekliyor. Kimi
bekliyor, bilmiyorum. Ben bilmiyorum, meğerse o biliyormuş! Kırık Patika’nın
çıkmasını bekliyormuş. Oradaki hikâyeleri okumamı… Meğerse bu taş otobüs bekler
gibi senin mektuplarını bekliyormuş. Onlardan birisine atlayıp İstanbul’a
gelmeyi… Öyle olmasaydı beton bloklardan kaçmayı başarmışken benim komodinimin
yanında ne diye uslu uslu dursun ki?
Sevgili Ümran, o taşı gönderiyorum. Sarayburnu’nda,
sahil boyunca dolaştırırsın. Erguvanlar ile tanıştırırsın bahar zamanı. Bir de
kedilerinle…
Çalışmalarında başarılar diliyorum.
Ez to rê selam û hûrmetê xo vana. Pisînganê tor rê ..(okuyamadım
son iki harfi)
(Selam ve hürmetlerimi gönderiyorum. Kedilerine de…)
Murad Canşad
16 Ocak 2016 Cumartesi
Kırık Patika Evrenin Her Yerindedir
Cezaevinden Kırık Patika'ya gelen mektuplardan...
*
Heval Ümran merhaba;
“Herkes kendisinden başka şeylerin peşindedir. Hep kendisinin ötesine gitme hayalindedir,” der Montaigne.
Kırık patikalar insanı insana tanıtır. İç evrenine yöneltmeyi bilen bir serüven dizisi. Soran, sorgulatan, düşün düşlerle buluşmasıdır. Bir başka deyişle, düşün aşkla, aşkın bilinçle harmanlanmasıdır. Zengin bir imge gücüyle okuyucuyu bir diyardan başka diyara sürükler. Kelebeğin kanadında terennüm eden bir şarkı. Kelebek kanadında gezintiye çıkarsın. Her yerdesin ama hiç bir yere ait değilsin. Çünkü Kırık Patika evrenin her yerindedir.Bunun için Kırık Patika ulaşmak isteyip de ulaşamadığın her yerde seni bekler gibidir.Çokca da özlem. Adeta çingenenin diyar özlemi. Ya da bir Çingene kızının esmerliği.
Çingeneler yurtsuzdur ama dünyalıdır. Esmerlikleri tüm yollarda uzanmıştır. Bunun için tüm yollar onlardan sorulur. Evreni bohçalarında taşırlar başka bir ifadeyle. Onların o kadar ezilmişlikleri bundandır. Horlanmış, kovulmuş, dövülmüşler. Güzel olan, hakikat peşinde olan ve evrensel olanın yadırganması bundan değil midir? Kırık Patikalar tam da Çingene bir kızın esmerliğini anlatır. Çünkü yüzünün renginde herkesin anlatılacağı bir özlemi vardır. Her özlem yarını bugüne, bugünü de yarına bağlama inancıdır. Kırık Patika herkes anlatır gibidir. Çokça kovulmuş olanların yeniden kendini bulma özlemidir.
Aman ha! Özlem düşmesin. O düşerse Çingene kızın yüzüne hüzün düşer.
Hesiodos’a göre önce kaos vardı. Aşk düzeni sağladı. Dolayısıyla Kırık patika insanda önce bir kaos yaratır. Bir metafor. Tıpkı Terzi Hermes’in labirentlerden Zühal Yıldızı’na ulaşma, yani ışığa ulaşma şavkıdır. Kırık patika da böyle bir şeydir. Eline aldın mı bir daha bırakmak istemezsin. Sen istesen de o seni bırakmaz. Nasıl bıraksın? Tıpkı yaşlı Ermeni’nin neye olan aşkı gibidir. Çünkü neyzen neyi bırakırsa o zaman da aşk üşüyecektir. Kırık patika aşkın sıcaklığıdır diyebiliriz.
Tek kelimeyle bu duyguları bana yaşattığınız için yüreğinize sağlık.
Hep mavice çoğalın.
Saygılarımla
Şemsettin Özer
T-Tipi Kapalı Cezaevi/ A-15
Bafra / Samsun
Fotoğraf: Okan Akan/ Hollanda'da patika ve Patika
1 Haziran 2015 Pazartesi
Ömer Turan röportajı
'Ölüm bir ‘gövde’ olunca anlam biçilmez de ne yapılır ki?'
Ümran
Düşünsel’in öykü kitabı “Kırık Patika”, kısa bir zaman önce Babek
Yayınları’ndan çıkarak okurla buluştu. Aynı zamanda radyo oyunu yazarı
da olan Düşünsel ile son kitabını konuştuk.
...
21 Mayıs 2015 Perşembe
Hüzünlü ve gizemli bir yolculuk/ Adil Okay
İkinci öykü “Ağlayan kayalar”ı bitirdikten sonra kimmiş bu yazar,nerede biriktirmiş, sözcükleri damıtmak için kaç on yıl çalışmış, bu kaçıncı kitabıdır, nasıl gözümden kaçmış diye düşünerek döndüm biyografisine baktım. Yazar biyografisinde bu sorularımı tam olarak yanıtlamamış. Demek okuyucuya bırakmış.
Ümran Düşünsel, “Kırık Patika” adlı öykü kitabında Durum öyküsünden, Karakter öyküsüne, Minimal öyküden Epizot ve Anlatı’ya, 3. Tekil şahıstan, 1. Tekil şahısa kadar her denemeyi yapmış. (Keşke minimal öykülerini ayrı bir dosyada toplasaydı.) Ve hepsini de -kendi üslubunu yaratarak- başarmış.Yeni birleşik kelimeler, kullanılmamış imgeler türeterek. Tabi imge türeteceğim diye ağdalı metin tuzağına düşmemiş. “İmge salatası”na dönüştürmemiş öykülerini. Muhtemelen, “anlam ve dil”, ikisi uyum içindeyse başarılı olunur diye düşünmüş. Biçim balyozu altında anlamı yitirmemiş. Anlam diyerek biçimi ihmal etmemiş.
Romanın tarihi kısadır. 200-250 yıl geriye gidebiliriz en fazla. Ama Öykü deyince binlerce yıldan söz ederiz. “Kabil ile Habil”i de ilk öykülerden sayabiliriz. Ninemizin mesellerini de. Çağdaş kısa öykü deyince Fransa’da Balzac, ABD’de Poe, Rusya’da Gogol veTurgenyev, İngiltere’de O Henry ilk aklıma gelenler. Modern kısa öykünün babası Poe’dur. Ama Çehov dünyayı etkilemiştir.Türkiye deyince ilk ustalardan Ömer Seyfettin, Sabahattin Ali veSait Faik’i sayabiliriz. Ümran Düşünsel kimlerden beslenmiş diye düşündüm. Ama çözemedim. Saydığım bu yazarlar bir döneme damga vurmuş, Türkiye’de öykü bayrağını göndere asmış olsalar da Düşünsel’in üslubu farklı.
Edebiyatta–genellikle- “kış bitti, yaz geldi” demek yerine dolaylı, çağrışımlarla mevsimlerin değişimi anlatılmalıdır. Ya da“aşk” veya “yoksulluk” dolaylı betimlenmişse o yazar“olmuştur” denilir. Yine çağdaş öykü’de mecbur kalınmadıkça sadece “çiçek” veya “kuş” denmez. Onları ön ekle betimlemeniz gerekir. Ayrıca Afrika’da yaşayan bir kuş- çiçek türünü Asya’da yaşatamazsınız. Üzüm veya pamuk toplayıcılarını kış mevsiminde çalışırken betimlerseniz bütün öykü çöker. Tarih filmlerinde kahramanın kolunda saat veya arkada elektrik direklerinin görünmesi gibi komik olur yazdığınız. Tabi yazdığınız fantastik, komedi ya da bilim kurgu değilse. Düşünsel, bütün bunlara kafa yormuş. Titizlikle çalışmış. Örneğin okuyucuya “deniz”i çağrıştıracağını bildiğinden, balkonunun demirine tüneyen “Martı”dan sözedince arkasından eklemiş: “Denizuzak, çöp yok.”
Demem o ki yazar, “İlham geldi, yazdım bıraktım” dememiş. O “ilham”ın yazdırdığı taslak üzerinde laboratuar çalışması yapmış. “Yağmur” diye geçmemiş: “Üçikindivişneçiçeği yağmurları”demiş. “Güz’ü ürkütüp damağını kaldırtmış. ”Kardelenler dememiş, ön sıfat eklemiş “Mavi kardelenler” diye betimlemiş karda açan çiçekleri. Yeşil yerine “petrol yeşili”, Kolye yerine “Mavi kuvars kolye”, kuş yerine, “Dengbej kuşlar”, “Mahzun serçe kuşları”, “Bir çift saksağan”, yine çiçek yerine, “Direnişteki kiraz çiçekleri”, “Papatya çiçeği”, “Sütleğen”,“Kekik demeti”, “İğde çiçekleri”…
Ümran Düşünsel’de zaman, takvim yapraklarıyla anlatılmıyor. Doğanın değişen yüzüyle betimleniyor. Öyle ya bu kullandığımız“zaman”, “takvim” kime göre, neye göre belirlenmiş. Doğanın zamanına ne kadar uymuş. Yazar bana bunları yeniden sorgulattı: Birkaç bölüm aktarayım ne demek istediğim anlaşılsın:
“Mevsim hırsızlığını gelenekselleştirmiş bahar yazdan, yaz da güzden aşırmıştı bir miktar…”
“Baharın koynuna alıp eritmeye başladığı kış, patikanın iki yanından yol açmış, vuslata ermek üzere nehre koşuyordu. Yoluna çıkan her otu, her çiçeği ıslak ıslak öpmeyi de ihmal etmiyordu.”S. 38-39
“Kışa koşan sonbaharın soluk almak için durduğu günlerden birisiydi…”s.42
“Mandalinayı budamakta geç kalmıştı işte, yine tomurcuğa durmuştu” s.58
“Taze börülcenin bile ağlattığı günlerdi. Kendisine saklanmış yağmuru bekliyordu. Öyle kırkikindileri değil, sağnak,soluksuz…” s. 66
“Ben ineyim, gün ağaracak neredeyse, bu saatte çare bile uykudadır”s.93
Betimlemeler müthiş değil mi? Şiirsel de diyebilirsiniz. Öyle ya artık sanat disiplinleri birbirini etkileyerek gelişiyor. Şiir denemeyle, öyküyle, fotoğrafla, fotoğraf sinemayla, sinema tiyatroyla ve bütün bunlar da plastik sanatlarla iç içe.
Düşünsel sadece dilde değil kurguda da başarılı: Birbirinin devamı sayılan Kırık,Yamalı, Bombalanmış Patika üçlemesi, Hapishane, Sürgün, intihar, doğa temaları o denli başarılı –doğal işlenmiş ki hayran olmamak elde değil. İyi de bu kadar başarılı öykülerin toplandığı “Kırık Patika” neden eleştirmenlerin dikkatini çekmemiş diye sormadan geçemiyor insan. (Hakkında yazanları tenzih ediyorum) Ben bir eleştirmen değilim. Kendi halimde öykü yazarıyım ve kırk yıllık öykü okuyucusuyum. Dolayısıyla benden çok, yazar Şaban Akbaba’nın ifadesiyle: “Köküne kıran girmiş öykü eleştirmenleri”nin keşfetmesi gereken bir yazar Ümran Düşünsel.
Öykülerin hemen hepsinden aforizmalar, şiirsel metinler, başarılı metaforlar aktarmak – alıntılamak mümkün. Ama her okuyucu kendi feneriyle ruh haline yakın bölümü seçecektir okurken. O bölümleri daha çok sevecektir. Ben seçmekte zorlandım. Dehşet’i yalın biçimde betimlediği, “kader”i sorguladığı “Su aldı”öyküsünden bir bölüm paylaşıp gerisini okuyucuya bırakmak istiyorum:
“Çukura Binbir Gece Masallarını, bez bebeğini, bir de çikolatanın yaldızını koydu. Geceliğinin küllerini nehre vermişti zaten. El yordamıyla çukuru kapattı. Tam o anda, işte o anda bulut uyanıp kaçtı apar topar. Ay yine düştü nehre. Kalktı Aygül. (…)Nehre girdi. Aya doğru yürüdü. Su hem serindi hem de derindi. Bıraktı kendini ayın koynuna. Su aldı götürdü.”
Sonuç olarak Kırık Patika’yı sadece öykü severlerin değil aynı zamanda öykü yazarlarının da okumasını tavsiye ediyorum. Ümran Düşünsel’i de kutluyorum. Beni dağlarda, kırlarda, kasabalarda, nehirlerde rüzgârların, kuşların, çiçek tozlarının kanatlarında, kâh hüzünlü, kâh gizemli bir yolculuğa çıkardığı için.
Adil OKAY - 21 Mayıs2015/ Cumhuriyet Kitap'da yayınlanmıştır.
15 Mayıs 2015 Cuma
2 Mayıs 2015 Cumartesi
Hollanda'da dost Patika
Etiketler:
2015,
Babek Yayın,
Hikâye,
Kırık Patika,
Kitap,
Okan Akan,
Ümran Düşünsel
24 Nisan 2015 Cuma
Kırık patikaya ekilmek üzere
Kırık Patika'ya ekilmek üzere İzmir/ Şakran Kadın Cezaevi'nden sevgili Gönül Bulut'un yolladığı çiçekler.
Yüreğine sağlık...
Yüreğine sağlık...
20 Nisan 2015 Pazartesi
Uzakların Cevizi/ Gezite.org
Önce Mahir’i çıkardı kafesten. Öptü uzun uzun kenesetinden 1,
okşadı ve açık pencereden özgürlüğe salıverdi. Gözden kaybolana kadar
izledi ardından. Sonra da İbo’yu aldı usulca. Zamansız tüy dökümüne
girmişti nedense, üşüyebileceği geçti aklından ama alnını defalarca
öptükten sonra onu da bıraktı. İbo, Mahir’ in aksine karşı binanın
çatısına kondu önce. Minicik kafasını sağa sola çevirdi. Sanki hangi
yöne gideceğine karar verememiş gibiydi. Bir süre sonra, ne sağa ne
sola, Mahir gibi gökyüzüne doğru kanat çırpmaya başladı. Onu da gözden
kaybolana kadar izledi.
Hazırdı.
Hazırdı.
18 Nisan 2015 Cumartesi
Anne Yoğurdu
Uzun
uğraşlar sonucu öğlen aldım kitabı ve "Bi soluk" okudum.Kendini bi
soluk bi koşu okutturacak bir kitap olduğunu hissetmiştim zati...
Şatafatlı sözler yazmayı sevmiyorum, daha çok okuduğum ve etkilendiğim kitapları not alıyorum. Unutmak istemiyorum.
Edebiyatı yoğurda benzetirim. Eskiden kendim yapardım yoğurdumu. Uzun zaman oldu yapamıyorum artık. Memleketten gelen bir yoğurttan mayaladım ilk ve sonra o yoğurtan diğerini. Marketlerdeki markalı yoğurtlar gibidir bazı kitaplar. Üzerlerinde son kullanma tarihleri, kaşığı çaldığında su dolar kabının içi. Süzme, yağlı, az yağlı, yağsız farketmiyor... Bazı yoğurtlarda annemin yoğurdu gibidir. Tanıdıktır tadı. Kaymaklı.
Kürtçede "yırtıldı" deriz. Eğer belli sıcaklıkta kıvamında mayalanmadıysa... Bu hikaye kitabı annemin yoğurdu gibi beni "bir koşu eskilere götürdü." Şimdi keyif kahvesi içiyorum turuncu kupada:-)
Nûdem Hezex
Şatafatlı sözler yazmayı sevmiyorum, daha çok okuduğum ve etkilendiğim kitapları not alıyorum. Unutmak istemiyorum.
Edebiyatı yoğurda benzetirim. Eskiden kendim yapardım yoğurdumu. Uzun zaman oldu yapamıyorum artık. Memleketten gelen bir yoğurttan mayaladım ilk ve sonra o yoğurtan diğerini. Marketlerdeki markalı yoğurtlar gibidir bazı kitaplar. Üzerlerinde son kullanma tarihleri, kaşığı çaldığında su dolar kabının içi. Süzme, yağlı, az yağlı, yağsız farketmiyor... Bazı yoğurtlarda annemin yoğurdu gibidir. Tanıdıktır tadı. Kaymaklı.
Kürtçede "yırtıldı" deriz. Eğer belli sıcaklıkta kıvamında mayalanmadıysa... Bu hikaye kitabı annemin yoğurdu gibi beni "bir koşu eskilere götürdü." Şimdi keyif kahvesi içiyorum turuncu kupada:-)
Nûdem Hezex
Etiketler:
2015,
Babek Yayın,
Hikâye,
Kırık Patika,
Kitap,
Nûdem Hezex,
Ümran Düşünsel
16 Nisan 2015 Perşembe
Nûdem Hezex
Bİ BEZEKÊ ÇÛME ROJÊN BERÊ Û HATİM
"Hê li hevîya zayîna payizê nemayî miribû wê salê havîn. Dara gûzê beravêt ji xemgînîya xwe. Payîza dizê havînê jî şaşwaz bû. Hişê wî tevûlev bû. Rez xera kirin bêdem û bê'êman"
ŞÎVERA ŞKESTÎ
"Hê li hevîya zayîna payizê nemayî miribû wê salê havîn. Dara gûzê beravêt ji xemgînîya xwe. Payîza dizê havînê jî şaşwaz bû. Hişê wî tevûlev bû. Rez xera kirin bêdem û bê'êman"
(12)
Devamı için: Nûdem Hezex
( Güzün doğumunu beklemeden öldüydü o yıl yaz. Dut ağacı düşük yaptı üzüntüden. Yaz hırsızı güz de şaşkındı. Kafasıkarışıktı. Bağları bozuverdi amansız, zamansız.)
Etiketler:
2015,
Babek Yayın,
Hikâye,
Kırık Patika,
Kitap,
Nûdem Hazex,
Ümran Düşünsel
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)