Murad Canşad arkadaştan aldığım değerli hediyenin hikâyesi...
...
..
.
“Bu taşı havalandırmada, duvar dibinde bir arkadaşım
buldu. Bir kalp taşıyordu. Taşıdığı şeyin şeklini almıştı. Kalp şeklindeydi.
(Bence bir kalp taşıdığı için hapishane duvarına
dayanak olmak istememiştir.)
O arkadaşım bu taşla epeyce uğraştı. Yerlere,
kapılara sürdü; tamı tamına kalp şekline kavuşturdu. Sonra bir iğne ile
yukarıdan hafifçe deldi. İğne ile kuyu kazmadı, taş deldi! Bir halka takıp taşı
kolye haline getirdi.
Arkadaşım resimle ilgili olduğu için hafta içi bazen
resim atölyesine gidiyor. Taşı götürüp orada Japon yapıştırıcısı yapıştırdı.
Daha parlak olsun diye. Bir arkadaş gidip dokunuyor ve parmak izleri kalıyor.
Dokunmakta haklı mı? Belki haklı belki haksız… Ben de dokunurdum! Böylesi sıra
dışı bir taşı merak etmemek mümkün mü?..
Bunun üzerine arkadaşım taşı silmeyip verniğe(resim
verniği) batırdı. Verniği ince olduğundan bir süre sonra tekrardan batırdı. Ve
kimseler dokunmasın diye itinayla nöbetini tuttu! Sonrasında getirip bana
verdi. Birilerine hediye diye…
Bu taş komodinimin yanında kaç aydır bekliyor. Kimi
bekliyor, bilmiyorum. Ben bilmiyorum, meğerse o biliyormuş! Kırık Patika’nın
çıkmasını bekliyormuş. Oradaki hikâyeleri okumamı… Meğerse bu taş otobüs bekler
gibi senin mektuplarını bekliyormuş. Onlardan birisine atlayıp İstanbul’a
gelmeyi… Öyle olmasaydı beton bloklardan kaçmayı başarmışken benim komodinimin
yanında ne diye uslu uslu dursun ki?
Sevgili Ümran, o taşı gönderiyorum. Sarayburnu’nda,
sahil boyunca dolaştırırsın. Erguvanlar ile tanıştırırsın bahar zamanı. Bir de
kedilerinle…
Çalışmalarında başarılar diliyorum.
Ez to rê selam û hûrmetê xo vana. Pisînganê tor rê ..(okuyamadım
son iki harfi)
(Selam ve hürmetlerimi gönderiyorum. Kedilerine de…)
Murad Canşad